Sınırdalık: Direnişin Siyasal Antropolojisi
Abstract
When modernity defines society with "order", "stability" and "steadiness", the political has become trapped in fixed boundaries. Western political thought, along with metaphysics of order, describes the political with narrative of the truth. Within this approach, the relation with the Other is constituted dichotomously. Anthropology whose object is the Other, stands within that dichotomy between state and stateless society. Thus, with the disenchantment of narrative of Truth, anthropology also obtains the possibility of speaking for the political. Resistance is the state of acting situated before such political truth which can be described as metaphysics of order. When resistance presents a movement, transformation and disorder, it challenges the steadiness produced by institutionalized power regarding the society. This challenge necessitates an alternative interpratation of resistance as a ground to re-describe the political. This study proposes the concept of liminality as an alternative theoretical framework in which the relationship between the political event and the metaphysics of order can be revised. The concept of liminality which also makes it possible to talk about the politics of disorder, makes it possible to reconsider resistance as an expression of transition. In this respect, resistance refers to a transition ritual as well as to the moment at the threshold. On the basis of liminality, resistance does not assume either attaining with to come, nor the stability and steadiness. On the contrary, when it is read in the focus of the liminality, resistance refers to the existence of the political event as a threshold, an unstructured moment. ; Modernitenin, toplumu 'düzen', 'istikrar', 'sabitlik' üzerinden tanımladığı yerde, siyasal olan belirli sınırlılıklar içine hapsedilir. Batı'nın siyasal düşüncesi, düzen metafiziği ile birlikte siyasal olanı bir hakikat anlatısı içerisinde tarif etmektedir. Ötekiyle kurulan ilişki, böylesi bir yaklaşımla dikotomik olarak kurulur. Nesnesi Öteki olan antropoloji devletli ve devletsiz toplumlar arasında kurulan bu dikotomik ilişkinin içerisinde konumlanmış, bu sayede, hakikat anlatısının büyübozumu ile siyasal olandan bahsedebilme imkanına ulaşmıştır. Direniş, düzen metafiziği olarak ifade edilebilecek bu siyasal hakikatin tam karşısında konumlanan bir eylemlilik halidir. Hareketi, değişimi, düzensizliği temsil ettiği her anda direniş, kurumsallaşmış iktidarın topluma dair ürettiği sabitliğe meydan okur. Bu meydan okuma, siyasal olanı yeniden tarif edebilme zemini olarak direnişin alternatif bir yorumunu gerektirir. Bu çalışma sınırdalık kavramını, siyasal olay ile düzen metafiziği arasındaki ilişkinin yeniden gözden geçirilebileceği alternatif bir teorik çerçeve olarak öne sürmektedir. Düzensizliğin siyasallığından bahsedebilmeyi de mümkün kılan sınırdalık kavramı, direnişi bir geçiş ifadesi olarak yeniden ele almayı mümkün kılar. Bu açıdan direniş, bir geçiş ritüeline işaret ettiği gibi, eşikte olan anı da çağrıştırır. Sınırdalık üzerinden ele alındığında direniş ne gelecek olana kavuşmayı ne de sabitliği ve istikrarı varsayar. Aksine sınırdalık merkezinde okunduğunda direniş, siyasal olayın arada, eşikte, yapısız bir anda mevcut oluşunu ifade eder.
Subjects
Publisher
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Report Issue