Suchergebnisse

"This book makes a theoretical contribution to animal rights issues from a Marxist perspective. Drawing on ethics, politics, and philosophy, it focuses on how to create a social formation that will improve animal welfare. Further, the book enables the readers to grasp current theoretical debates on animal welfare and to gain insight into theoretical and practical perspectives in dealing with the animal issues. The volume will be of great interest to scholars of politics and political philosophy, especially Marxism, and animal rights activists"--

"This book makes a theoretical contribution to animal rights issues from a Marxist perspective. Drawing on ethics, politics, and philosophy, it focuses on how to create a social formation that will improve animal welfare. Further, the book enables the readers to grasp current theoretical debates on animal welfare and to gain insight into theoretical and practical perspectives in dealing with the animal issues. The volume will be of great interest to scholars of politics and political philosophy, especially Marxism, and animal rights activists"--

"This book looks at how the ideas of freedom, property and order are expressed in modern social contract theories (SCTs). Drawing on the theories of Hobbes, Locke, Rousseau, and Rawls, it studies how notions of freedom promulgated by these SCTs invariably legitimise and defend the private ownership of the means of production. It argues that capitalism's impact on individual dependence and economic inequality still stems from this model, ultimately working in favour of proprietors. The author highlights the problematic nature of SCTs, which work as ideological mechanisms put forward under the guise of formal equality and formal freedom, by focusing on the historical and social context behind them. From a methodological point of view, the author presents a de-ideologization of the contractarian issue and provides insight into the political 'layers' within the discourse of individualism, human nature and morality shaping the outer corners of contractarian theory. An important intervention in the study of SCTs, this volume will be of great interest to scholars and researchers of political and social theory, sociology, political history, and political philosophy."

Bu çalışmanın temel amacı Spinoza'nın literatürde yeteri kadar tartışılmayan ekonomipolitik anlayışının temel çerçevesini çizerek bu çerçevenin neo-liberal ekonomi politik birdüzen ile bağının olup olmadığını açıklayabilmektir. Bu doğrultuda çalışmanın temel hedefi Spinozyen ekonomi-politik bir düzenin Etika'sını belirleyen temel postulatların nelerolduğunu ve bu postulatların günümüz neo-liberal piyasa ekonomisinin sözüm ona temel postulatları ile bağdaşıp bağdaşmadığını açığa çıkarabilmektir. Çalışmada ileri sürülentemel hipotez; Spinoza'nın insan özgürlüğü üzerine inşa ettiği ekonomik-politik bir düzenin günümüz neo-liberal piyasa ekonomisinin dayattığı postulatlarla bağdaşan bir yönününolmadığıdır.

Abstract
From the early years of the Turkish Republic to the end of the 1990s, the individuals who constitute the Turkish Islamic feminist movement have been the 'other' to Kemalist secular women. In the mid-2000s, having found a solution to the 'headscarf question', Muslim women started to express their demands, ranging from equal opportunities in education to the transformation of patriarchal structures and the reconstruction of female identity. The article's main objective is to develop arguments for how dilemmas can be transcended in the process of identity-building. The main hypothesis put forward is that the participants in the Turkish Islamic feminist movement, who could turn their dilemmas into advantages if they managed to establish their relationship with the 'other' in line with the universal secular values of equality and freedom, will achieve their existential freedom only to the extent that they are able to act from an existential perspective.

Yirminci yüzyılın son çeyreğinde modern dönem toplum sözleşmeci geleneği yeniden canlandıran John Rawls, hak kavramını iyi kavramına öncelikli kıldığı ahlak teorisinde adil ve iyi düzenlenmiş bir toplumun nasıl yaratılacağı yönünde teorik bir açılım yapmıştır. Bireyi kendine has bir şekilde ahlaki, eşit ve rasyonel özne olarak kodlayan Rawls, bu bireyden yola çıkarak teorik öncüllerini oluşturmuş ve geliştirdiği teori aracılığıyla özgürlük ve eşitlik nosyonlarını uzlaştırma çabasına girmiştir. Rawlsın bu çabasına yönelik literatürde yer alan tartışmalar; ya Rawlsın adalet ilkelerinin birbirini çürüttüğü ya da bu ilkelerin birbirine diyalektik olarak zorunlu bir bağlılık arz ettiği yönündeki argümanlardan oluşmaktadır. Bu makalede ise; sorunun Hakkaniyet Olarak Adalet İlkeleri'nin birbiriyle çelişip çelişmediği veya birbirini zorunlu olarak tamamlayıp tamamlamadığı olmadığı özellikle tartışılarak, bu ilkeleri uygulayacak olan Rawlsçı Mülk Sahipliği Demokrasisi Modelinde bile özgürlük ve eşitliğin Rawslın beklentisi doğrultusunda toplumsal boyutta yaşanamayacağı yönünde argümanlar öne sürülmüştür.